23 Temmuz 2009 Perşembe

Hz Fatıma nın çocuk eğitim yöntemleri

Hz. Fatıma’nın çocuk eğitim yöntemleri Günümüz dünyasında bütün eğitim merkezlerinin onca çabaya rağmen halâ çözemedikleri önemli konuların başında eğitim ve eğitim yöntemleri gelmektedir. Doğru bir eğitim nasıl olmalıdır? Eğitimde, eğitenle eğitilenin konumu nedir? Çocuk eğitiminin özel yöntemleri var mıdır? Çocuğun fıtrî doğrularıyla çelişmeden onu eğitebilmek mümkün müdür? İnsanoğlunun yaratıcısı ve bu varlığın tek ve muktedir mühendisi olan Rabbul Âlemin hazretleri bütün bu yöntemleri yüce Resulüne (s.a.v.) o hazret de, mutahhar Ehl-i Beyt'ine öğretmiştir. Her insanın karakteristik yapısı çocukluk döneminde oluşur. Ağaç yaşken eğilir diyenler de bunu vurgulamakta ve çocuğun alacağı her eğitime adapte olacak bir yapı arz ettiğini hatırlatmak istemektedirler. Bilhassa yakınlarının bu eğitim ve "kişilik biçimlenmesi"nde özel bir yeri vardır ve bu özel yerin zirvesinde "anne"ler bulunmaktadırlar. Annenin güçlü elleri mucizemsi bir yetenekle çocuğu istediği biçime sokar; bir hammaddeden istediği heykeli yontan bir heykeltıraştır anne. Gelecekte saadet yoluna veya bedbahtlık yoluna yönelten unsur annedir, her insanın bir "anne"nin öğrencisi olduğu asla unutulmamalıdır. Anne, çocuğu kemale yükseltebileceği gibi bedbahtlık uçurumuna da yuvarlayabilir.Fatıma-ı Zehra babası Resulullah’dan (s.a.v.) aldığı terbiye ve ilim sayesinde dünya ve ahiret kadınlarının en ulusu olmuş, en mükemmel evlatları yetiştirmiş ve böylece insanlığa "en mükemmel anne" olduğunu ve onun eğitim yöntemlerinin "en mükemmel eğitim yöntemi" sayıldığını bilfiil ispatlamıştır. Yirmi yılı bulmayan kısa hayatının on yıldan az bir bölümünü eşiyle geçirdiği halde sade ve küçücük evinde öyle evlatlar yetiştirmiştir ki, rahmetli İmam Humeyni'nin de tabiriyle "varlığının nuru toprak âleminden göklerin ötesine, mülk âleminden melekut-i âlâ'nın ötesine yansımakta"dır. Evet, Zehra-ı Merziyye selamullah aleyha'nın yetiştirdiği evlatlar insanlık tarihinin nadide çiçekleri, emsalsiz güzideleridirler; yiğit, dürüst, korkusuz ve kelimenin tam anlamıyla "mükemmel insan"lardırlar. İslam’ın bu büyük kadınının çocuk yetiştirme hususunda kullandığı yöntemler bugün en ciddi eğitim merkezlerinde, muhtelif din ve görüşlere mensup pedagog ve eğitim uzmanlarınca incelenmekte olup en sağlıklı yöntemler olarak tavsiye edilmektedir. Çocuğun karakterinin şekillenmesi açısından o hazretin uyguladığı metotlar dürüstlük, sevgi, merhamet ve korkusuzluk temelleri üzerine kuruludur. Ünlü sahabe Selman-ı Farisî hazretleri "Bir gün Hz. Fâtıma'nın el değirmeninde un öğüttüğünü gördüm, bu sırada küçük Hüseyin'in ağlama sesi duyuldu. "Hz. Resulullah (s.a.v.) size yardım edenleri sevdiğini buyurdu" dedim, çocuğu mu sakinleştirmemi istersiniz, yoksa el değirmenini almamı mı?" Hazret "Evladımla benim ilgilenmem daha iyidir, zahmet olmazsa siz şu unu öğütebilirsiniz!" Resulullah’ın (s.a.v.) kızı Fatımâ ölümünden sonra bile çocuklarını düşünmekten kendisini alamamış ve ölüm döşeğinde Hz. Ali'ye "Çocuklarımı annesiz bırakma, benden sonra kız kardeşimin kızıyla evlen, o benim çocuklarıma karşı tıpkı benim gibi şefkat gösterir." vasiyetinde bulunarak çocuklarının eğitimi ve yetişmesi için fevkalâde bir basiret ve ileri görüşlülük örneği sergilemiştir. Keza, Hz. Resulullah'ın (s.a.v.) vefatıyla birlikte, çocuklarının bu şefkatli dedenin sevgisinden mahrum kalmaları Hz. Fâtıma'yı pek üzmüştür. Nitekim bazen çocuklarını severken "Sizi herkesten çok seven dedeniz nerede şimdi? Sizi yerde görmeye dayanamayıp hemen kucağına alan o şefkatli dedeniz nerede şimdi yavrularım?" dediği bilinmektedir. Burada sadece annenin değil, başkalarının da duygusal bağlarının çocuk üzerinde etkili olduğu ve şefkatli bir annenin bu bağlara da önem verdiği anlaşılmaktadır.Çocuklarla oynamak Çocuklarla oynayıp onlara oyun arkadaşlığı yapmanın fiziki ve psikolojik faydaları yanı sıra, çocukların yaratıcılık gücünü de artırması açısından fevkalâde önemli olduğu unutulmamalıdır. Hz. Fatıma'nın yöntemlerinden biri de budur; o hazret, çocuklarıyla oynamayı pek sever, onlarla oynarken zihin ve inançlarını olumlu yönde etkileyip sağlıklı düşünmelerini sağlayacak sözler ve şiirler söylemeyi ihmal etmezdi. Hz. Hasan'la oynarken, onu havaya atıp tuttuğu ve bunu yaparken şu mazmunu şiir olarak tekrarladığı kayıtlıdır: "Hasan'ım! Baban gibi ol sen de Büyü de, babana benze Hakkı kurtar boynundaki urgandan Rabbine ibadet ve şükürde bulun her zaman O'dur bize bütün nimetleri bağışlayan Zalimlerle dost olma, e mi Hasan?!"Yarışma ve Sağlıklı Rekabet Sağlıklı rekabet ve dürüstçe yarışma, çocuklarda kendine güven duygusunu geliştirip onlara sorunlardan kaçmama ve zorluklarla pençeleşme ruhunu aşılar. Kendisine güven duyan ve zorluklardan korkmayan bir insan, hayatın çeşitli merhalelerinde karşılaşabilmesi mümkün zorluklarla yüz yüze geldiğinde teslim olmaz, sorunlarına sırt çevirmez, batıla eğilmez, zilleti kabullenmez ve başı dik olarak bütün zorluklarla boğuşmayı, lekeli olarak rahat yaşamaya tercih eder. Resulullah’ın (s.a.v.) kızı- Fatıma'nın eğitim yöntemlerinden biri de budur. Hz. Hasan'la Hz. Hüseyin küçük yaşlardayken bir el yazısı yarışması tertipler ve kimin yazısının daha güzel olduğunu sorarlar annelerine. Çocuklardan hiçbirinin kırılmasını istemeyen Hz. Fâtıma onları babalarına gönderir, babaları kendisine uzatılan yazılara şöyle bir göz attıktan sonra ikisinin de güzel olduğunu, kendisinin bu yazılardan birini tercih edemeyeceğini, hatta eğer isterlerse dedelerinden de bunu sorabileceklerini söyler. Çocuklar Resulullah'a (s.a.v.) giderler. Hz. Resulullah (s.a.v.) bu çetin hakemliği Hz. Cebrail'e, o da Hz. İsrafil'e havale eder ve nihayet Allah Tealâ'nın emriyle Hz. İsrafil, bizzat Hz. Fatıma'nın (s.a.v.) hakemlik etmesi gerektiğini söyler. Hz. Fâtımâ ilahi bir ilhamla, taneleri tek rakamlı olan gerdanlığındaki boncukları yere dökerek en fazla taneyi getirenin bu yarışmayı kazanacağını açıklar.Çocuklar yine eşit sayılarda boncuk taneleri ve birer yarım boncuk getirirler. Cebrail Allah'ın (c.c.) emriyle boncuklardan birini ikiye ayırmış ve bu yarışmada taraflardan hiçbirinin "kaybeden taraf" olmaması sağlanmıştır. Aynı çatı altında yaşayan kardeşler arasında birlik sağlamak ve çocuklar arasında ayırım gözetmemek gerektiği konusunda fevkalade öğretici bir vakıadır bu.Çocukların Kişiliğine Değer Vermek Hiç kimse kendisini bir hiç olarak görmek ve bir hiç olarak görülmek istemez, bu kural çocuklarda da böyledir. Hz. Fatımâ'nın evinde çocuklara saygı gösterilir, onların görüşleri alınarak kişiliklerinin sağlamlaşması sağlandı. Ehl-i Beyt rivayetlerinde geçen şu hadise gerçekten öğreticidir: Hz. Resulullah (s.a.v.) sevgili kızı Hz. Fâtıma'nın evine gelmişti. Evde, babasına ikram edebilecek hiçbir şeyi olmayan Hz. Fâtıma'nın bu duruma pek üzülmesi ve mahcup olması üzerine Resulullah (s.a.v.) mübarek ellerini semaya açıp Rabbinden cennet rızkı istedi. Bu sırada Hz. Cebrail inerek "Ya Resulullah!" dedi, "Rabbimin sana özel selamı var; siz, Ali, Fâtıma ve çocuklar cennetten istediğiniz herşeyi hemen hazır etmemi buyurdu, ne istersiniz?" Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.v.) bunu Ehl-i Beyt'ine bildirdi, kimseden ses çıkmadı, bu sırada İmam Hüseyin "Benim seçmemi ister misiniz?" diye sordu, "elbette!" dediler, "Sen neyi seçersen kabulümüzdür, haydi siparişini ver bakalım!" İslami metinlerde geçen bu vakıa; onca ulvî ve melekutî anlarda bile çocukların görüşlerine önem verip onların kişiliğine saygı duymanın Ehl-i Beyt okulunun eğitim sisteminde ne denli önem taşıdığını vurgulaması açısından bir hayli ilginçtir. Hz. Fâtıma Çocukları Dövmezdi Teşvik ve ödüllendirme yönteminin, ceza ve dayaktan çok daha olumlu sonuçlar verdiği ve dayağın olumsuz neticeler getirdiği gerçeği, günümüz dünyasında yeterince netleşmiş bulunmaktadır. Hz. Fatıma'nın çocuklarını dövdüğü veya onlara sert fiziki cezalar uyguladığına dair tarihi kaynaklarda tek bir kayıt yoktur. Dahası, Ehl-i Beyt imamlarından ulaşan rivayetlerde bu yöntem açıkça menedilmiştir.Çocuğunun elinden gına gelen bir baba, Hz. İmam Rıza'ya durumu açtığında "Onu dövme" buyurur, "mecbur kalırsan ona küsülü ve dargın davranabilirsin, ama bu da uzun sürmemelidir!" Çocuklara İbadetin Önemini Aşılamak Resulullah'ın (s.a.v.) kızı Fatıma'nın eğitim yöntemleri arasında en dikkat çekici olanı, çocuklara küçük yaşlardan itibaren Allah sevgisini aşılamak, onlara namaz ve orucu öğretmek ve ibadete önem vermelerini sağlamaktır. Mesela Kadir Gecelerinde çocuklarını bütün gece uyanık kalmaya ve sabaha kadar ibadetle meşgul olmaya hazırlamak için onları gündüz yatırır, uyku basmaması için hafif yemekler yedirirdi. Kadir Gecelerine fevkalade önem verdiği ve bu gecelerde evde kimsenin uyumasına izin vermediğini "Kadir Gecesinin bereketlerinden kendisini mahrum bırakan biri gerçek anlamda bir mahrumdur" buyurduğu kaydedilmiştir. Hz. Fâtıma'nın bu konudaki yaptırım ve eğitim yöntemi unutulmamalı ve Kadir Gecelerinde uyumasına izin verilmeyen Hasaneyn'in henüz on yaşına bile basmamış birer çocuk oldukları hatırlanmalıdır. Çocuklar arasında adaleti gözetme Çocuklar arasında ayrım gözetilmemeli, hepsine adaletle davranmalı, sevgi ve şefkati eşit olarak paylaşmalıdır onlara. Birine daha fazla sevgi duyulsa bile bunu belli etmemek gerekir. Hz. Fatıma'nın hayatında bu tutumun da bir örneği vardır. İslami metinlerde şöyle bir hadise anlatılır: "Küçük yaşta olan Hz. Hasan'la Hz. Hüseyin güreşiyor, Hz. Resulullah (s.a.v.) bu güreşte Hz. Hasan'ın tarafını tutarak sürekli onu teşvik ediyordu. Bunu gören Hz. Fâtıma Hz. Resulullah'a (s.a.v.) neden Hasan'ın tarafını tuttuğunu, sorduğunda çocuklar arasında ayrım yapmayışıyla ünlü olan Allah Resulü (s.a.v.) "Sen, dostum Cebrail'in Hüseyin'in tarafını tuttuğunu ve sürekli Hüseyin'i teşvik ettiğini görmüyor musun?" buyurdular, "Bu durumda bana da Hasan'ın tarafını tutmak düşer değil mi?!" İlim ve terbiyeyi Yüceler Yücesi Hak Teala hazretlerinden alan bu vahy ailesinin çocuklar arasında ayırım gözetilmemesi gerektiği konusunda bütün bir beşeriyete verdiği anlamlı bir derstir bu. Hürriyetini Zedelemeden Çocukları Kontrol Etmek Çocukların eğitim ve terbiyesinde en önemli etkenlerden biri de, onların davranış ve yaşamlarını dolaylı olarak kontrol etmek, onlara karşı kayıtsız kalmamaktır. Bunun, hürriyeti zedelemek olmadığı, bilakis, bu yolla insanî hürriyetin de garanti altına alınmış olacağının bilinmesi gerekir. Ebeveyn, çocukların eve geliş-gidiş saatlerini, kimlerle arkadaşlık kurduklarını dikkatle kontrol etmek durumundadır, bu hususta yapılacak bir ihmalkârlığın pahalıya mal olması mümkündür. Çocuğuna bu dikkati göstermeyen ve onun tedirginliğini duymayan bir annenin ne kadar tehlikeli bir sorumsuzluğu üstlendiği apaçık ortadadır. "Hz. Fatıma'nın tedirgin bir şekilde kapı-ardında beklediğini gören Resulullah (s.a.v.) bunun nedenini sorar, hazret-i Fâtıma "Çocuklar çıkalı epey oldu, hâlâ dönmediler" diyerek cevap verir ve tedirginliğini gizleyemez. Bunun üzerine Hz. Resulullah (s.a.v.) hemen çocukları aramaya koyulur ve çok geçmeden onların Cebel Mağarası yakınlarında oynamakla meşgul olduklarını fark eder, ikisini de şefkatle okşayıp annelerine getirir".
Çocuklarda Karşı Gelme Bozukluğu
Karşı gelme bozukluğu, bütün erişkinlere karşı savunmacı, düşmanca ve olumsuz davranışlarla tipiktir. Sık sık büyüklerle tartışma, kurallarına karşı gelme, isteyerek kızdırma, kendi hataları için başkalarını suçlama, gibi davranışlar gözlenir ve bu davranışlar çevreyle ilişkide bozulmalara yol açarlar. Ergenlik öncesinde erkeklerde daha sık iken ergenlik sonrasında kızlar ve erkekler arasında eşittir. Sıklığı % 2–16 düzeyindedir. Tedavisi ise öncekilerde olduğu gibi çocuğun gelişim düzeyinin değerlendirilmesi ve eşlik edebilecek sorunların tanınmasından sonra, davranış problemlerinin çözümü ve uyum becerilerinin arttırılmasına yöneliktir. Karşı gelme bozukluğunun ilk belirtileri çocuğun davranışları normal görülse de okul öncesi dönemde ortaya çıkar. Bu dönemde çocuk; sık sık öfkelenir; büyükleriyle, otoriteyle tartışmaya girer; kurallara uymaya karşı gelir veya reddeder. Çoğu zaman isteyerek başkalarını kızdıran şeyler yapar; kendi yaramazlıkları için başkalarını suçlar; alıngandır çabuk darılır veya başkaları tarafından kolay kızdırılır; çoğu zaman içerlemiş, kızgın ve kırılgandır; kincidir ve intikam almak ister; okulda ve toplumda sosyal ilişkilerde bozulmaya yol açar. Bu bozuklukta fiziksel saldırganlık yoktur. Davranış ve belirtiler fiziksel hale dönerse (çalma davranışı, zarar verme ve şiddet kullanma gibi) davranış bozukluğunun alanı içine girer. Karşıt Olma Karşı Gelme Bozukluğu ve Davranım Bozukluğu, DEHB (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu) ile çok sık olarak birlikte görülebilmektedir. Ancak bu bozuklukların tek başlarına görülebildiği durumlar da söz konusudur. Bu bozuklukların belirtileri birbirlerinden farklılıklar göstermektedir. Aile bu gibi bir sorunu çocuğunda fark ettiğinde yapması gerekenler konusunda bilgi sahibi olmalıdır. Her problem davranışta olduğu gibi, öncelikle anne-baba davranış tutumlarını gözden geçirmelidir. Gerekirse aile terapistinden destek alınabilir. Evde yaşanan hangi olayların çocukta karşı gelme bozukluğuna yol açtığı saptanmalı ve bu tür davranışlardan kaçınmalıdır. Bir anne baba çocuğunda en ufak olumlu davranışı sözel olarak pekiştirmiyorsa sürekli olumsuz davranışlarından şikâyet ediyorsa suçu biraz da kendinde aramalıdır. Çünkü çocuklar olumsuz davranışlar sergileyerek anne babalarını sınarlar, onların tepkilerini kazanmakla daha fazla ilgi gördüğünü düşünen çocuklar vardır. Bu ilgiyi olumsuz davranış gösterince devam ettirdiğini gören çocuğun olumsuz davranışı bırakmasını düşünemeyiz. Hele hele de olumsuz davranışları gülerek eşe dosta çocuğun yanında anlatılıyorsa… Maalesef çoğu ailede bu tarz davranışların devam etmesinin ana nedeni bu pekiştirme mekanizmasıdır. Olumsuz davranış görülünce uygun ortam hazırlanarak çocukla iletişime geçilir ve bu gibi davranışlarının onaylanılmadığı çocuğa anne baba tarafından anlatılır. Bu konuda çocukla tartışma haline girilmez. Çocuğun değil, olumsuz davranışların kabul edilmediğinin üzerinde durulur. Bunu çocuğa karşı güç gösterisine dönüştürmek, “Ben ne dersem o olacak, yoksa…” şeklinde tehditlere varacak durumlara asla girilmemelidir. Çocuğu asla aileden veya çevreden diğer çocuklarla, kardeşleriyle kıyaslamamak gerekir; bu tutumun sonucu, otorite ve çevresine düşmanlıkla sonuçlanır. Çocuğumuzun bireyselliğine saygı göstermeliyiz. Herkes gibi o da bu dünyada biriciktir ve o olduğu için sevilmeyi hak eder. Çalıştığı, akıllı olduğu, dersini bitirdiği için değil (sadece ve sadece –o- olduğu için). Çocuğumuza bu bağlamda sadece yalnız olduğumuz zamanlar değil, arkadaş çevresinde, toplum içinde de değer verdiğimizi hissettirecek davranışlarda bulunmalıyız. Şunu da belirtmeliyiz ki, bu kurallar sadece ebeveyn için değil tüm yakın aile çevresi için geçerlidir. Çocukla iletişimimizde onun kişiliğine saygılı olmalı, bağırıp çağırmak dövmek yerine duygularımızdan ve beklentilerimizden bahsetmeliyiz. Karşıt gelme bozukluğu olan çocuklarla öncesinde karşılıklı ilişkilerin düzenlenmesi şarttır, ilişkilerin düzelmesi sonucu kurallar birlikte ve demokratik olarak belirlenir, kuralların esnek olması sağlanır. Kurallar gereklidir ve toplumda sağlıklı yaşamak için evde kuralların uygulanması gerekir, ancak bu kurallar çocuğun yaşantısını, hayal gücünü kısıtlayacak düzeye gelmemelidir. Yapılan her hatada suçlu aramaya çalışmak, yargılamak yapılacak yanlışlardan biridir. Bazen çocuğun pişman olduğu hataları görmezlikten gelmek çok daha yararlı olabilir. Çocuklar kendilerine dokundurmak istemiyorsa zorla sevgi gösterilerine girmek yanlıştır. Sarılmak, okşamak sevginin en güzel ifadelerindendir ve her iki tarafın keyifli olduğu anı yakalamak önemlidir. Böylece çocuğunuzun negatif duygularının üstesinden daha rahat gelirsiniz. Çocuk krize girmişse soğukkanlı olmalı, ilgi göstermemeliyiz. Gerekirse evin ya da odanın dışına çıkmalıyız. Azar ya da dayağa başvurmamalı, sakin ses tonuyla konuşmalıyız. Örneğin yemekten önce abur-cubur yemek istiyorsa “Hayır yemekten önce yenmez” yerine “Cipsi yersen yemeğini yemek istemeyebilirsin, ama bunu saklayalım ve yemekten sonra güzelce yersin” diyerek seçenek sunmalıyız. Evin kurallarını basitçe açıklayın ve eşinizle aynı fikirde olun. Sizi zaman zaman tekrar deneyecektir, hiç tepki vermeyin vazgeçecektir. Önce hayır dediğiniz şeye bir kez evet derseniz bunu kullanmaya çalışacaktır. Burada çocuğunuzun sorunu sakinleşememek olduğu için ortamı bir de sizin germeniz olumlu sonuç vermeyecektir. Pozitif dil kullanın. ”Çabuk yumurtanı ye” demek yerine “Yumurtanı sucuklu mu, yoksa rafadan mı yersin?” demek daha olumlu sonuç verecektir. Başkalarına karşı olumsuz duygularınızı çocuğunuza göstermeyiniz ve bu konuda çocuklarınızı doldurmayınız. Sizin aşırı öfkelendiğinizi görmek çocukta çevreye karşı negatif davranışlara neden olabilir. Bu yüzden kendi sinirlendiğiniz noktaları tespit edin ve günlük hayatta siz de iletişim kurarken pozitif tepkiler vermeye başlayın. Çocuğun gelişim özelliklerini takip edin ve geri kaldığı yönlerini iyileştirmesine yardımcı olun. Aşağılık duygusu, bazı şeyleri becerememek, çocuğunuzun çevresine karşı öfkelenmesini kolaylaştırabilir. Bazı zamanlar ortamı değiştirmek, çocuğun ilgisini hemen onun hoşlandığı bir noktaya kaydırmak sorunun en basit çözümüdür. Sosyalleşmesi ve bir hobi edinmesini sağlayacak kurslara gitmesini teşvik edin. Maddî manevî çevresine yardım eden biri olarak yetişmesini sağlayın ve bunu teşvik edin. Uygun bir ortamda oyun terapisi aldırabilir ya da dramalara katılmasını sağlayabilirsiniz. Ev içinde yaşına uygun sorumluluk almasına yardımcı olun. Öfkeyi hissetmek normal bir duygudur; önemli olan bunu çocuğumuza nasıl aksettirdiğimizdir. Anne-baba olarak bunu nasıl gösterdiğimizin muhasebesini yapalım.