23 Temmuz 2009 Perşembe

Çocuklarda Karşı Gelme Bozukluğu
Karşı gelme bozukluğu, bütün erişkinlere karşı savunmacı, düşmanca ve olumsuz davranışlarla tipiktir. Sık sık büyüklerle tartışma, kurallarına karşı gelme, isteyerek kızdırma, kendi hataları için başkalarını suçlama, gibi davranışlar gözlenir ve bu davranışlar çevreyle ilişkide bozulmalara yol açarlar. Ergenlik öncesinde erkeklerde daha sık iken ergenlik sonrasında kızlar ve erkekler arasında eşittir. Sıklığı % 2–16 düzeyindedir. Tedavisi ise öncekilerde olduğu gibi çocuğun gelişim düzeyinin değerlendirilmesi ve eşlik edebilecek sorunların tanınmasından sonra, davranış problemlerinin çözümü ve uyum becerilerinin arttırılmasına yöneliktir. Karşı gelme bozukluğunun ilk belirtileri çocuğun davranışları normal görülse de okul öncesi dönemde ortaya çıkar. Bu dönemde çocuk; sık sık öfkelenir; büyükleriyle, otoriteyle tartışmaya girer; kurallara uymaya karşı gelir veya reddeder. Çoğu zaman isteyerek başkalarını kızdıran şeyler yapar; kendi yaramazlıkları için başkalarını suçlar; alıngandır çabuk darılır veya başkaları tarafından kolay kızdırılır; çoğu zaman içerlemiş, kızgın ve kırılgandır; kincidir ve intikam almak ister; okulda ve toplumda sosyal ilişkilerde bozulmaya yol açar. Bu bozuklukta fiziksel saldırganlık yoktur. Davranış ve belirtiler fiziksel hale dönerse (çalma davranışı, zarar verme ve şiddet kullanma gibi) davranış bozukluğunun alanı içine girer. Karşıt Olma Karşı Gelme Bozukluğu ve Davranım Bozukluğu, DEHB (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu) ile çok sık olarak birlikte görülebilmektedir. Ancak bu bozuklukların tek başlarına görülebildiği durumlar da söz konusudur. Bu bozuklukların belirtileri birbirlerinden farklılıklar göstermektedir. Aile bu gibi bir sorunu çocuğunda fark ettiğinde yapması gerekenler konusunda bilgi sahibi olmalıdır. Her problem davranışta olduğu gibi, öncelikle anne-baba davranış tutumlarını gözden geçirmelidir. Gerekirse aile terapistinden destek alınabilir. Evde yaşanan hangi olayların çocukta karşı gelme bozukluğuna yol açtığı saptanmalı ve bu tür davranışlardan kaçınmalıdır. Bir anne baba çocuğunda en ufak olumlu davranışı sözel olarak pekiştirmiyorsa sürekli olumsuz davranışlarından şikâyet ediyorsa suçu biraz da kendinde aramalıdır. Çünkü çocuklar olumsuz davranışlar sergileyerek anne babalarını sınarlar, onların tepkilerini kazanmakla daha fazla ilgi gördüğünü düşünen çocuklar vardır. Bu ilgiyi olumsuz davranış gösterince devam ettirdiğini gören çocuğun olumsuz davranışı bırakmasını düşünemeyiz. Hele hele de olumsuz davranışları gülerek eşe dosta çocuğun yanında anlatılıyorsa… Maalesef çoğu ailede bu tarz davranışların devam etmesinin ana nedeni bu pekiştirme mekanizmasıdır. Olumsuz davranış görülünce uygun ortam hazırlanarak çocukla iletişime geçilir ve bu gibi davranışlarının onaylanılmadığı çocuğa anne baba tarafından anlatılır. Bu konuda çocukla tartışma haline girilmez. Çocuğun değil, olumsuz davranışların kabul edilmediğinin üzerinde durulur. Bunu çocuğa karşı güç gösterisine dönüştürmek, “Ben ne dersem o olacak, yoksa…” şeklinde tehditlere varacak durumlara asla girilmemelidir. Çocuğu asla aileden veya çevreden diğer çocuklarla, kardeşleriyle kıyaslamamak gerekir; bu tutumun sonucu, otorite ve çevresine düşmanlıkla sonuçlanır. Çocuğumuzun bireyselliğine saygı göstermeliyiz. Herkes gibi o da bu dünyada biriciktir ve o olduğu için sevilmeyi hak eder. Çalıştığı, akıllı olduğu, dersini bitirdiği için değil (sadece ve sadece –o- olduğu için). Çocuğumuza bu bağlamda sadece yalnız olduğumuz zamanlar değil, arkadaş çevresinde, toplum içinde de değer verdiğimizi hissettirecek davranışlarda bulunmalıyız. Şunu da belirtmeliyiz ki, bu kurallar sadece ebeveyn için değil tüm yakın aile çevresi için geçerlidir. Çocukla iletişimimizde onun kişiliğine saygılı olmalı, bağırıp çağırmak dövmek yerine duygularımızdan ve beklentilerimizden bahsetmeliyiz. Karşıt gelme bozukluğu olan çocuklarla öncesinde karşılıklı ilişkilerin düzenlenmesi şarttır, ilişkilerin düzelmesi sonucu kurallar birlikte ve demokratik olarak belirlenir, kuralların esnek olması sağlanır. Kurallar gereklidir ve toplumda sağlıklı yaşamak için evde kuralların uygulanması gerekir, ancak bu kurallar çocuğun yaşantısını, hayal gücünü kısıtlayacak düzeye gelmemelidir. Yapılan her hatada suçlu aramaya çalışmak, yargılamak yapılacak yanlışlardan biridir. Bazen çocuğun pişman olduğu hataları görmezlikten gelmek çok daha yararlı olabilir. Çocuklar kendilerine dokundurmak istemiyorsa zorla sevgi gösterilerine girmek yanlıştır. Sarılmak, okşamak sevginin en güzel ifadelerindendir ve her iki tarafın keyifli olduğu anı yakalamak önemlidir. Böylece çocuğunuzun negatif duygularının üstesinden daha rahat gelirsiniz. Çocuk krize girmişse soğukkanlı olmalı, ilgi göstermemeliyiz. Gerekirse evin ya da odanın dışına çıkmalıyız. Azar ya da dayağa başvurmamalı, sakin ses tonuyla konuşmalıyız. Örneğin yemekten önce abur-cubur yemek istiyorsa “Hayır yemekten önce yenmez” yerine “Cipsi yersen yemeğini yemek istemeyebilirsin, ama bunu saklayalım ve yemekten sonra güzelce yersin” diyerek seçenek sunmalıyız. Evin kurallarını basitçe açıklayın ve eşinizle aynı fikirde olun. Sizi zaman zaman tekrar deneyecektir, hiç tepki vermeyin vazgeçecektir. Önce hayır dediğiniz şeye bir kez evet derseniz bunu kullanmaya çalışacaktır. Burada çocuğunuzun sorunu sakinleşememek olduğu için ortamı bir de sizin germeniz olumlu sonuç vermeyecektir. Pozitif dil kullanın. ”Çabuk yumurtanı ye” demek yerine “Yumurtanı sucuklu mu, yoksa rafadan mı yersin?” demek daha olumlu sonuç verecektir. Başkalarına karşı olumsuz duygularınızı çocuğunuza göstermeyiniz ve bu konuda çocuklarınızı doldurmayınız. Sizin aşırı öfkelendiğinizi görmek çocukta çevreye karşı negatif davranışlara neden olabilir. Bu yüzden kendi sinirlendiğiniz noktaları tespit edin ve günlük hayatta siz de iletişim kurarken pozitif tepkiler vermeye başlayın. Çocuğun gelişim özelliklerini takip edin ve geri kaldığı yönlerini iyileştirmesine yardımcı olun. Aşağılık duygusu, bazı şeyleri becerememek, çocuğunuzun çevresine karşı öfkelenmesini kolaylaştırabilir. Bazı zamanlar ortamı değiştirmek, çocuğun ilgisini hemen onun hoşlandığı bir noktaya kaydırmak sorunun en basit çözümüdür. Sosyalleşmesi ve bir hobi edinmesini sağlayacak kurslara gitmesini teşvik edin. Maddî manevî çevresine yardım eden biri olarak yetişmesini sağlayın ve bunu teşvik edin. Uygun bir ortamda oyun terapisi aldırabilir ya da dramalara katılmasını sağlayabilirsiniz. Ev içinde yaşına uygun sorumluluk almasına yardımcı olun. Öfkeyi hissetmek normal bir duygudur; önemli olan bunu çocuğumuza nasıl aksettirdiğimizdir. Anne-baba olarak bunu nasıl gösterdiğimizin muhasebesini yapalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder